

ADAB-I MUAŞERET
SELAMLAŞMA İLGLİ AYET-İ KERİMELER
“Size bir selâm verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı selâmla karşılık verin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını gereği gibi yapandır.” (Nisâ Sûresi 86)
“Ey iman edenler! Allah yolunda sefere çıktığınız zaman, gerekli araştırmayı yapın. Size selâm veren kimseye, dünya hayatının geçici menfaatine (ganimete) göz dikerek, “Sen mü’min değilsin” demeyin. Allah katında pek çok ganimetler vardır. Daha önce siz de öyle idiniz de Allah size lütufta bulundu (müslüman oldunuz). Onun için iyice araştırın. Çünkü Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Nisâ Sûresi 94)
“Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere, geldiğinizi hissettirip (izin alıp) ev sahiplerine selâm vermeden girmeyin. Bu davranış sizin için daha hayırlıdır. Düşünüp anlayasınız diye size böyle öğüt veriliyor.” (Nur Sûresi 27)
Köre güçlük yoktur, topala güçlük yoktur, hastaya da güçlük yoktur. Kendi evlerinizde veya babalarınızın evlerinde veya annelerinizin evlerinde veya erkek kardeşlerinizin evlerinde veya kız kardeşlerinizin evlerinde veya amcalarınızın evlerinde veya halalarınızın evlerinde veya dayılarınızın evlerinde veya teyzelerinizin evlerinde veya anahtarlarına sahip olduğunuz evlerde ya da dostlarınızın evlerinde yemek yemenizde de bir sakınca yoktur. Bir arada veya ayrı ayrı olarak yemek yemenizde de bir sakınca yoktur. Evlere girdiğiniz zaman birbirinize, Allah katından mübarek ve hoş bir esenlik dileği olarak, selâm verin. İşte Allah, düşünesiniz diye âyetleri size böyle açıklar. (Nur Sûresi 61)
“Rahmân’ın kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen kimselerdir. Cahiller onlara laf attıkları zaman, “selâm!” der (geçer)ler.” (Furkan Sûresi 63)
“Boş sözü işittikleri vakit ondan yüz çevirirler ve, “Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz de size. Selâm olsun size (bizden size zarar gelmez). Biz cahilleri istemeyiz” derler.” (Kasas Sûresi 55)
“Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salât ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin, selâm edin.” (Ahzâb Sûresi 56)
“Gizlice konuşmaktan menedilip de, menedildikleri şeyi işleyen ve günah, düşmanlık ve peygambere isyanı konuşanları görmedin mi? Sana geldiklerinde Allah’ın seni selâmlamadığı selâmla selâmlıyorlar. İçlerinden de, “Söylediklerimizden dolayı Allah bize azap etse ya!” diyorlar. Cehennem onlara yeter! Oraya girecekler. Ne kötü varış yeridir orası!” (Mücâdele Sûresi 8)
SELAMLAŞMA İLE İLGLİ HADİS-İ ŞERİFLER
Selâmın ve Selâmlaşmayı Yaygınlaştırmanın Fazîleti ile İlgili Hadisler
Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Bir adam, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e:
– İslâm’ın hangi özelliği daha hayırlıdır, diye sordu? Resûl-i Ekrem:
“Yemek yedirmen, tanıdığın ve tanımadığın herkese selâm vermendir” buyurdu. (Buhârî, Îmân 20; İsti‘zân 9, 19; Müslim, Îmân 63.)
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellemşöyle buyurdu:
“Allah Teâlâ Âdem sallallahu aleyhi ve sellem’i yaratınca ona:
– Git şu oturmakta olan meleklere selâm ver ve senin selâmına nasıl karşılık vereceklerini de güzelce dinle; çünkü senin ve senin çocuklarının selâmı o olacaktır, buyurdu. Âdem aleyhi’s-selâm meleklere:
– es-Selâmü aleyküm, dedi. Melekler:
– es-Selâmü aleyke ve rahmetullâh, karşılığını verdiler. Onun selâmına “ve rahmetu’l-lâh”ı ilâve ettiler. ” (Buhârî, Enbiyâ 1; İsti’zân 1; Müslim, Cennet 28)
Ebû Umâre Berâ İbni Âzib radıyallahu anhümâ şöyle demiştir:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize şu yedi şeyi emretti: Hasta ziyaretini, cenâzeye iştirak etmeyi, aksırana hayır dilemeyi, zayıfa yardım etmeyi, mazluma yardımcı olmayı, selâmı yaygın hale getirmeyi ve yemin edenin yemininin yerine gelmesini temin etmeyi. (Buhârî, Mezâlim 5; Müslim, Libâs 3)
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Siz, iman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız. ” (Müslim, Îmân 93)
Ebû Yûsuf Abdullah İbni Selâm radıyallahu anh şöyle dedi:
Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i:
“Ey insanlar! Selâmı yayınız, yemek yediriniz, akrabalarınızla alâkanızı ve onlara yardımınızı devam ettiriniz. İnsanlar uyurken siz namaz kılınız. Bu sayede selâmetle cennete girersiniz”buyururken işittim. (Tirmizî, Kıyâmet 42)
İmrân İbni Husayn radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e bir adam geldi ve:
– es-Selâmü aleyküm, dedi. Hz. Peygamber onun selâmına aynı şekilde karşılık verdikten sonra adam oturdu. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:
– “On sevap kazandı” buyurdu. Sonra bir başka adam geldi, o da:
– es-Selâmü aleyküm ve rahmetullah, dedi. Peygamberimiz ona da verdiği selâmın aynıyla mukâbelede bulundu. O kişi de yerine oturdu. Hz. Peygamber:
– “Yirmi sevap kazandı” buyurdu. Daha sonra bir başka adam geldi ve:
– es-Selâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtüh, dedi. Hz. Peygamber o kişiye de selâmının aynıyla karşılık verdi. O kişi de yerine oturdu. Efendimiz:
– “Otuz sevap kazandı” buyurdular. (Ebû Dâvûd, Edeb 132)
Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana:
– “Şu zât Cibrîl aleyhi’s-selâm’dır; sana selâm ediyor” buyurdu. Ben de:
– Ve aleyhi’s-selâm ve rahmetullâhi ve berekâtüh, dedim. (Buhârî, Bed’ü’l-halk 6; İsti’zân 16; Müslim, Fezâilü’s-sahâbe 90–91)
Bu hadis, Buhârî ve Müslim’in bir kısım rivayetlerinde buradaki şekilde “ve berekâtüh” ziyadesiyle, bazı rivayetlerde ise “ve berekâtüh” olmaksızın nakledilmiştir. Kaide olarak, güvenilir râvilerin ziyadesi makbuldür.
Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bir söz söylediği zaman, onunla ne kasdettiğinin iyice anlaşılması için sözünü üç defa tekrarlardı. Bir topluluğun yanına geldiğinde onlara üç defa selâm verirdi. (Buhârî, İlm 30; İsti’zân 13)
Mikdâd radıyallahu anh, uzun bir hadisinde şöyle dedi:
Biz, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in süt hissesini ayırıp kaldırırdık. Resûl-i Ekrem geceleyin gelir, uyuyanı uyandırmayacak, uyanık olanlara işittirecek şekilde selâm verirdi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bir gece geldi, yine her zamanki gibi selâm verdi. (Müslim, Eşribe 174)
Esmâ Binti Yezîd radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir gün mescide uğradı. Kadınlardan oluşan bir cemaat orada oturmaktaydı. Hz. Peygamber onlara eliyle işaret ederek selâm verdi. (Tirmizî, İsti’zân 9)
Ebû Ümâme radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İnsanların Allah katında en makbulü ve O’na en yakın olanı, önce selâm verendir. ” (Ebû Dâvûd, Edeb 133)
Ebû Cürey el-Hüceymî radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e geldim ve:
– Aleyke’s-selâm yâ Resûlallah! dedim. Peygamber Efendimiz:
– “Aleyke’s-selâm deme; çünkü aleyke’s-selâm ölülere verilen selâmdır” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Libâs 24; Tirmizî, İsti’zân 27)
Yeme içme adabı ile alakalı Hadis-i Şerifler:
1. “Ya Ali! Yemeğine tuzla başla ve tuzla bitir. Çünkü
tuz, cinnet, cüzzam, ala tenlilik, karın ve dişağrıları dahil, yetmiş derde devadır.”
2. “Allahu Teala’ya en sevimli olan yemek, üzerindeçokca ellerin biriktiği yemektir.”
3. Enes bin Malik (r.a.) şöyle demiştir: “Rasulullah(a.s.v.) özel sofra (masa) üzerinde ve hususi yapılmış
tabak içerisinde yemek yemedi.” Kendisine: “Pekiöyleyse neyin üzerinde yiyordu?” diye sorulunca: “Yere
yayılmış bir sergi üzerinde.” dedi.
4.Yemek yiyen kimse, lokmalarını küçük almalı, güzelceçiğnemeli, kendi önüne bakmalı, yiyenlerin yüzüne
gözüne dik dik bakmamalı, kibir içinde olmayıpmütevazi bir şekilde yemeğini yemelidir. Rasulullah
(a.s.v.) yaslanarak yemek yemekten nehyetmiştir.
5. Yemeğe, yaş ve kemalat bakımından önde olan veyahocası başlamadan el uzatmamak: Huzeyfe (r.a.):
“Rasulullah (a.s.v.) ile yemek yerken; O başlamadan,
kimse elini yemeğe uzatmazdı.” demiştir.
6. “Sağ elinizle yiyin, sağ elinizle için, sağ elinizlealın, sağ elinizle verin. Çünkü şeytan, sol eliyle
yer, sol eliyle içer, sol eliyle alır, sol eliyleverir.”
7. “Önünüze konulan yemeğin kenarından yiyin, ortasınauzanmayın. Çünkü bereket, yemeğin ortasına iner.”
8.. Ebu Hureyre (r.a.): “Rasulullah (a.s.), hiçbiryemeğe kusur bulup ayıplamazdı. Eğer iştahı varsa yer,
yoksa terkeder; öylece bırakırdı.”
9. “Birinizin elinden lokması yere düşecek olursa,
üzerine bulaşan toz ve toprak gibi zararlı şeylerigidererek, onu yesin, şeytana bırakmasın!”
10. “Biriniz yemek yediği zaman, parmaklarını iyice
yalasın. Çünkü o, bereketin hangi parçada olduğunubilemez.”
11. Yemek kabını iyice sıyırıp temizlemek: Enes (r.a.),
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in yemek kabını sıyırmayıemrettiğini haber vermiştir.
12. “Yemeğin içine üflemek, bereketini giderir.”Abdullah bin Abbas (r.a.), Rasulullah (s.a.v.)’in
yiyecek ve içeceğe üflemediğini, su kabına da nefesvermediğini rivayet etmiştir.
13. “Sofrada yeşillik bulunduğu zaman melekler de orada
hazır olup (dua ederler).”
14. “Sirke ne güzel katıktır. Allah’ım; sirkeye bereketver. Çünkü o, benden önceki peygamberlerin de katığı
idi. Sirke bulunan ev fakir sayılmaz; (o evin katığaihtiyacı yoktur).”
15.Sofrada hiç konuşmadan durmak uygun değildir. Çünkü
bu, İslam milletinin dışındaki kimselerin adetidir.(Onlar hırsla yemeğe yönelip, başka şeyle
ilgilenmezler. Halbuki bu, sofrada oturanlar arasında
soğukluğa sebeb olur.)
16. ““Sofra kurulduğu zaman, sofra kalkmadan kimsekalkmasın ve kendisi doymuş olsa bile, sofradakiler
yeme işini bitirinceye kadar elini çekmeden yiyor gibi
görünerek oyalansın. Öyle insanlar vardır ki,
arkadaşının kalkmasıyla (sorada tek başına oturmaktanutanır ve ihtiyacı olsa da yemeyi bırakır.”
17.Sofraya ekmek konunca, katık olarak başka bir şey
beklememek: “Ekmeğe hürmet ediniz. Çünkü Allahu Teala(onun oluşması için) yerin ve göğün bereketini, (onun
ekilip biçilmesi için) demiri, hayvanları ve insanoğlunu sizin emrinize bağlamıştır.”
18. İyice acıkmadan yememek ve (tam) doymadan sofradankalkmak: “İnsanoğlu, karnından daha kötü bir kab doldurmamıştır.”
19. “Birinize hizmetçisi yemeğini getirdiğinde, eğer
onu kendisiyle birlikte oturtmayacaksa, gelen yemekten bir iki lokma da ona versin. Çünkü, yemeği pişirirken
sıcaklığının ve dumanının sıkıntısını o da çekmiştir.”
20. “Kim, yemek yedikten sonra:`Bana bu yemeği yediren,
benim hiçbir kuvvet ve imkanım olmadığı halde, beni
bununla rızıklandıran Allah’a hamdolsun.` derse,
geçmiş günahları affolur.”
21.Yemekten sonra dişleri (kürdan, misvak, fırça vs.
ile) temizlemek: “Dişlerinizi temizleyiniz. Çünkü o
bir temizliktir. Temizlik, sahibini imana götürür.
İman ise sahibiyle birlikte cennettedir.”
22. “Elindeki yemek yokunu (ve kokusunu) yıkamadan
yatan bir kimseye, gece herhangi bir sıkıntı (ve
hastalık) isabet ederse, başkasını değil, ancak
kendisini suçlasın.”
23.Yemek vakti bir topluluğun yanına (önceden habersiz
ve davetsiz) girmekten sakınmak: “Davet edilmediği bir
yere giden kimse; fasık olarak gider, haram yemişolarak çıkar.”
*Rivayet edildiğine göre; Hz. Ali (k.v.)’nin oğlu Hz.Hasan (r.a.), bineğiyle bir yoldan geçerken, yol
kenarında, dilenerek topladıkları ekmek parçalarını bir sergi üzerine yayarak yemekte olan fakirler
grubuna rastladı. Yanlarına varıp selam verdi.
Selemını aldılar ve: “Ey Allah Rasulünün torunu!
Buyur, beraber yiyelim!” dediler. O da: “Tabi, Allah
mütekebbirleri sevmez.” dedi ve bineğinden inerek,
onlarla birlikte oturup yemeye başladı.Biraz yedikten
sonra tekrar kendilerine selam vererek, hayvanına
binip gitti.
“Din kardeşleriyle yenen yemek, evlad ü iyalle yenen
yemekten daha faziletlidir.” Denmiştir.
Yemek ile ilgili ayetler...
-
Bakara Suresi, 61. ayet: Siz (ise şöyle) demiştiniz: "Ey Musa, biz bir çeşit yemeğe katlanmayacağız, Rabbine yalvar da, bize yerin bitirdiklerinden bakla, acur, sarmısak, mercimek ve soğan çıkarsın." (O zaman Musa:) "Hayırlı olanı, şu değersiz şeyle mi değiştirmek istiyorsunuz? (Öyleyse) Mısır'a inin, çünkü (orada) kendiniz için istediğiniz vardır" demişti. Onların üzerine horluk ve yoksulluk (damgası) vuruldu ve Allah'tan bir gazaba uğradılar. Bu, kuşkusuz, Allah'ın ayetlerini tanımazlıkları ve peygamberleri haksız yere öldürmelerindendi. (Yine) bu, isyan etmelerinden ve sınırı çiğnemelerindendi.
-
Bakara Suresi, 188. ayet: Birbirinizin mallarını haksızlıkla yemeyin ve bile bile günahla insanların mallarından bir bölümünü yemeniz için onları hakimlere aktarmayın.
-
Al-i İmran Suresi, 130. ayet: Ey iman edenler, faizi kat kat artırılmış olarak yemeyin. Ve Allah'tan sakının, umulur ki kurtulursunuz.
-
Nisa Suresi, 2. ayet: Yetimlere mallarını verin ve murdar olanla temiz olanı değiştirmeyin. Onların mallarını mallarınıza katarak yemeyin. Çünkü bu, büyük bir suçtur.
-
Nisa Suresi, 6. ayet: Yetimleri, nikaha erişecekleri çağa kadar deneyin; şayet kendilerinde bir (rüşd) olgunlaşma gördünüz mü, hemen onlara mallarını verin. Büyüyecekler diye israf ile çarçabuk yemeyin. Zengin olan iffetli olmaya çalışsın, yoksul olan da artık maruf (ihtiyaca ve örfe uygun) bir şekilde yesin. Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman, onlara karşı şahid bulundurun. Hesap görücü olarak Allah yeter.
-
Nisa Suresi, 29. ayet: Ey iman edenler, mallarınızı, sizden karşılıklı anlaşmadan (doğan) bir ticaretten başka haksız 'nedenler ve yollarla' (batılca) yemeyin. Ve kendi nefislerinizi öldürmeyin. Şüphesiz, Allah, sizi çok esirgeyendir.
-
Nisa Suresi, 161. ayet: Ondan nehyedildikleri halde faiz almaları ve insanların mallarını haksız yere yemeleri nedeniyle (öyle yaptık.) Onlardan kafir olanlara pek acıklı bir azap hazırlamışızdır.
-
Maide Suresi, 5. ayet: Bugün size temiz olan şeyler helal kılındı. (Kendilerine) Kitap verilenlerin yemeği size helal, sizin de yemeğiniz onlara helaldir. Mü'minlerden özgür ve iffetli kadınlar ile sizden önce (kendilerine) kitap verilenlerden özgür ve iffetli kadınlar da, namuslu, fuhuşta bulunmayan ve gizlice dostlar edinmemişler olarak -onlara ücretlerini (mehirlerini) ödediğiniz takdirde- size (helal kılındı.) Kim imanı tanımayıp küfre saparsa, elbette onun yaptığı boşa çıkmıştır. O ahirette hüsrana uğrayanlardandır.
-
Maide Suresi, 75. ayet: Meryem oğlu Mesih, yalnızca bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip geçti. Onun annesi dosdoğrudur, ikisi de yemek yerlerdi. Bir bak, onlara ayetleri nasıl açıklıyoruz? (Yine) bir bak, onlar ise nasıl da çevriliyorlar?
-
Maide Suresi, 96. ayet: Deniz avı ve onu yemek size ve (yeryüzünde) dolaşanlara bir yarar olarak helal kılındı. İhramlı olduğunuz sürece kara avı ise size haram kılınmıştır. O'na (götürülüp) toplanacağınız Allah'tan korkup-sakının.
-
Maide Suresi, 113. ayet: (Bu sefer Havariler:) "Ondan yemek istiyoruz, kalplerimiz tatmin olsun, senin de gerçekten bize doğru söylediğini bilelim ve buna şahidlerden olalım" demişlerdi.
-
En'am Suresi, 121. ayet: Üzerinde Allah'ın isminin anılmadığı şeyi yemeyin; çünkü bu fısk'tır (yoldan çıkıştır). Gerçekten şeytanlar, sizinle mücadele etmeleri için kendi dostlarına gizli-çağrılarda bulunurlar. Onlarla itaat ederseniz şüphesiz siz de müşriklersiniz.
-
Yusuf Suresi, 13. ayet: Dedi ki: "Sizin onu götürmeniz gerçekten beni üzer ve siz ondan habersiz iken onu kurdun yemesinden korkuyorum."
-
Yusuf Suresi, 36. ayet: Onunla birlikte iki genç de zindana girmişti. Biri: "Ben (rüyamda) kendimi şarap sıkıyorken gördüm." dedi. Öbürü: "Ben de kendimi başımın üstünde ekmek taşıyorken gördüm; kuş da ondan yemekteydi" dedi. "Bunun yorumundan bize haber ver. Doğrusu biz seni, iyilik yapanlardan görmekteyiz."
-
Yusuf Suresi, 37. ayet: Dedi ki: "Size rızıklanacağınız bir yemek gelecek olsa, ben mutlaka size daha gelmeden önce onun ne olduğunu haber veririm. Bu, Rabbimin bana öğrettiklerindendir. Doğrusu ben, Allah'a iman etmeyen, ahireti de tanımayanların ta kendileri olan bir topluluğun dinini terk ettim."
-
Nahl Suresi, 5. ayet: Ve hayvanları da yarattı; sizin için onlarda ısınma ve yararlar vardır ve onlardan yemektesiniz.
-
Nahl Suresi, 14. ayet: Denizi de sizin emrinize veren O'dur, ondan taze et yemektesiniz ve giyiminizde ondan süs-eşyaları çıkarmaktasınız. Gemilerin onda (suları) yara yara akıp gittiğini görüyorsun. (Bütün bunlar) O'nun fazlından aramanız ve şükretmeniz içindir.
-
Kehf Suresi, 62. ayet: (Varmaları gereken yere gelip) Geçtiklerinde (Musa) genç-yardımcısına dedi ki: "Yemeğimizi getir bize, andolsun, bu yaptığımız-yolculuktan gerçekten yorulduk."
-
Kehf Suresi, 77. ayet: (Yine) Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler, fakat (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı. Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, hemen onu inşa etti. (Musa) Dedi ki: "Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin."
-
Enbiya Suresi, 8. ayet: Biz onları, yemek yemez cesetler kılmadık ve onlar ölümsüz değillerdi.
-
Mü'minun Suresi, 19. ayet: Böylelikle, bununla size hurmalıklardan, üzümlüklerden bahçeler-bağlar geliştirdik, içlerinde çok sayıda yemişler vardır; sizler onlardan yemektesiniz.
-
Mü'minun Suresi, 21. ayet: Gerçekten hayvanlarda da sizin için bir ders (ibret) vardır; karınlarının içinde olanlardan size içirmekteyiz ve onlarda sizin için daha birçok yararlar var. Sizler onlardan yemektesiniz.
-
Mü'minun Suresi, 33. ayet: Kendi kavminden, inkar edip ahirete kavuşmayı yalanlayan ve kendilerine, dünya hayatında refah verdiğimiz önde gelenler dedi ki: "Bu, sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir, kendisi de sizin yediklerinizden yemekte ve içtiklerinizden içmektedir."
-
Nur Suresi, 61. ayet: Kör olana güçlük yoktur, topal olana güçlük yoktur, hasta olana da güçlük yoktur; sizin için de, gerek kendi evlerinizden, gerekse babalarınızın evlerinden, annelerinizin evlerinden, erkek kardeşlerinizin evlerinden, kız kardeşlerinizin evlerinden, amcalarınızın evlerinden, halalarınızın evlerinden, dayılarınızın evlerinden, teyzelerinizin evlerinden, anahtarına malik olduğunuz (yerlerden) ya da dostlarınızın (evlerin)den yemenizde bir güçlük yoktur. Hep birarada veya ayrı ayrı yemenizde de bir günah yoktur. Evlere girdiğiniz vakit, Allah tarafından kutlu, güzel bir yaşama dileği olarak birbirinize selam verin. İşte Allah, size ayetleri böyle açıklar, umulur ki aklınızı kullanırsınız.
-
Furkan Suresi, 7. ayet: Dediler ki: "Bu elçiye ne oluyor ki, yemek yemekte ve pazarlarda dolaşmaktadır? Ona, kendisiyle birlikte uyarıcı olacak bir melek indirilmesi gerekmez miydi?"
-
Furkan Suresi, 8. ayet: "Ya da kendisine bir hazinenin bırakılması veya (ürünlerinden) yemekte olduğu bir bahçesi olması (gerekmez miydi)?" Zulmedenler dedi ki: "Siz olsa olsa, ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz."
-
Furkan Suresi, 20. ayet: Senden önce gönderdiklerimizden, gerçekten yemek yiyen ve pazarlarda gezen (elçi)lerden başkasını göndermiş değiliz. Biz, sizin kiminizi kimi için deneme (fitne konusu) yaptık. Sabredecek misiniz? Senin Rabbin görendir.
-
Secde Suresi, 27. ayet: Görmüyorlar mı; Biz, suyu çorak toprağa sürüyoruz da onunla ekin bitiriyoruz; ondan hayvanları, kendileri yemektedir. Yine de görmüyorlar mı?
-
Ahzab Suresi, 53. ayet: Ey iman edenler (rastgele) Peygamberin evlerine girmeyin, (Bir başka iş için girmişseniz ille de) yemek vaktini beklemeyin. (Ama yemeğe) çağrıldığınız zaman girin, yemeği yiyince dağılın ve (uzun) söze dalmayın. Gerçekten bu, peygambere eziyet vermekte ve o da sizden utanmaktadır; oysa Allah, hak (kı açıklamak)tan utanmaz. Onlardan (peygamberin eşlerinden) bir şey isteyeceğiniz zaman, perde arkasından isteyin. Bu, sizin kalpleriniz için de, onların kalpleri için de daha temizdir. Allah'ın Resûlü'ne eziyet vermeniz ve ondan sonra eşlerini nikahlamanız size ebedi olarak (helal) olmaz. Çünkü böyle yapmanız, Allah Katında çok büyük (bir günah)tır.
-
Sebe Suresi, 14. ayet: Böylece onun (Süleymanın) ölümüne karar verdiğimiz zaman, ölümünü, onlara, asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi. Artık o, yere yıkılıp-düşünce, açıkça ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı böylesine aşağılanıcı bir azap içinde kalıp-yaşamazlardı.
-
Yasin Suresi, 33. ayet: Ölü toprak kendileri için bir ayettir; Biz onu dirilttik, ondan taneler çıkarttık, böylelikle ondan yemektedirler.
-
Yasin Suresi, 35. ayet: Onun ürünlerinden ve kendi ellerinin yaptıklarından yemeleri için. Yine de şükretmiyorlar mı?
-
Saffat Suresi, 91. ayet: Bunun üzerine onların ilahlarına sokulup: "Yemek yemiyor musunuz?" dedi.
-
Mü'min Suresi, 79. ayet: Allah O'dur ki, kimine binmeniz, kiminden yemeniz için size (bir yarar olmak üzere) davarları var etti.
-
Duhan Suresi, 44. ayet: Günahkar olanın yemeğidir.
-
Muhammed Suresi, 12. ayet: Şüphesiz Allah, iman edip salih amellerde bulunanları, altından ırmaklar akan cennetlere sokar. İnkar edenler ise, metalanırlar ve hayvanların yemesi gibi yerler; ateş, onlar için bir konaklama yeridir.
-
Hucurat Suresi, 12. ayet: Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın). Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin.) Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan tiksindiniz. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir.
-
Zariyat Suresi, 27. ayet: Derken onlara yaklaştırıp (ikram etti); "Yemez misiniz?" dedi.
-
Zariyat Suresi, 28. ayet: (Onlar yemeyince) Bunun üzerine içine bir tür korku düştü. "Korkma" dediler ve ona bilgin bir erkek çocuk müjdesini verdiler.
-
Hakka Suresi, 34. ayet: "Yoksula yemek vermeye destekçi olmazdı."
-
Hakka Suresi, 36. ayet: "İrin ve kan karışımından başka bir yemek yoktur."
-
Hakka Suresi, 37. ayet: "Bunu da, hata edenlerden başkası yemez."
-
Müzzemmil Suresi, 13. ayet: Boğazı tıkayıp kalan bir yemek ve acı bir azap vardır.
-
İnsan Suresi, 8. ayet: Kendileri, ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler.
TAYYİB, HELAL VE HARAM GIDALARLA İLGİLİ
AYET-İ KERİMELER
"Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların TAYYİB olanlarından yiyin; eğer sadece O’na kulluk ediyorsanız, Allah’a şükredin. O’na karşı diliniz, bedeniniz ve malınızla, kulluk borcunuz olan şükrü yerine getirin." Bakara 172
"Allah size sadece ölmüş, kanı, domuz etini ve Allah’dan başkası putlar ve şahıslar adına kesileni haram kıldı. Fakat kim de mecbur kalırsa, istekli olmayarak ve sınırı aşmadan sırf ölmemek için yerse ona hiçbir günah yoktur. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir." Bakara 173
"Ölü hayvan (leş), kan, domuz eti, Allah’dan başkası adına boğazlanan; henüz canı çıkmadan yetişilip şartlarına uygun tarzda kesilenler dışındaki boğulmuş, (taş veya sopa vb. ile) vurulup öldürülmüş, yukarıdan yuvarlanıp ölmüş, başka bir hayvan tarafından boynuzlanma neticesinde ölmüş ve yırtıcı hayvanlarca parçalanmış; bir de dikili putlaştırılmış taşlar için boğazlanmış hayvanların etleriniyemeniz ve fal oklarıyla kısmet (şans) aramanız size haram kılındı. İşte bunları yapmak, Allah’a itaatsizliktir. Bugün küfre sapanlar/inkârcılar dîniniz(i ortadan kaldırıp sizi kendilerine çevirmek)ten ümidi kestiler, artık onlardan korkmayın, benden korkun! Bugün dîninizi hükümleriyle kemâle erdirdim, size nimetimi tamamladım, sizin için din olarak (hayat tarzı olan) İslâm’ı beğenip seçtim. İşte dindeki bu yasaklara uymakla beraber kim açlıktan çaresiz kalırsa, günaha meyletmeksizin/istek duymaksızın bu sayılan haram etlerden yiyebilir. Çünkü Allah, çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir." Maide 3
"Resûlüm! Kendilerine hangi şeylerin helal edildiğini sana sorarlar. De ki: “Bütün TAYYİB olanlar size helâl kılındı. Alıştırarak Allah’ın size öğrettiğinden kendilerine öğrettiğiniz avcı hayvanların kendilerine değil size tutuverdiklerinden öldürseler bile yiyin ve üzerine bunları salarken Allah’ın adını anın besmele çekin. Allah’ın emrine uygun yaşayın/aykırı davranmaktan sakının. Şüphesiz ki Allah hesabı çok çabuk görendir.” Maide 4
"Ey iman edenler! Allah’ın size helâl kıldığı tayyib şeyleri (kendinize) haram edip yasaklamayın ve sınırı da aşmayın. Çünkü Allah, sınırı aşanları sevmez." Maide 87
"Allah’ın size tayyib ve helal olarak verdiği rızıklardan yiyin. Kendisine iman ettiğiniz Allah’dan korkun helallerden kendinizi men etmeyin, yasaklarından da sakını!" Maide 88
"Ey iman edenler! Şarap/içki, kumar, tâzim edilen dikili taşlar, şans (fal) okları ve zarları, şeytan ve kötü insana ait murdar (pis) işlerdir; artık bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz." Maide 90
"Şeytan, içki ve kumarla sadece aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan tamamen vazgeçtiniz değil mi?" Maide 91
"Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin tayyib olanlarından yiyin, bu hususta azgınlık etmeyin. Sonra gazabım üzerinize iner. Kimin de üzerine gazabım inerse, hiç kuşkusuz o, uçuruma düşmüş helak olmuştur." Taha 81
"... Onlara tayyib, kendilerince helal saydıkları veya amel olarak pis ve murdar şeyleri de haram kılar. Onların sırtından ağır yükü ve üzerlerinde olan zincirleri zor teklifleri kaldırır. Artık ona inanan, ona hürmet eden, ona yardım eden ve onunla beraber indirilen nura (Kur’an’a) uyanlar var ya, işte dünya ve âhirette kurtuluşa erenler sadece onlardır." Araf 157
"Ey Resûller! tayyib şeylerden yiyin, sâlih amel işleyin. Çünkü ben yaptıklarınızı hakkıyla bilenim." Mu'minun 51
“Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim de (putlara adak için) hayvanların kulaklarını yaracaklar. Yine onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler.”[132] Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost edinirse, şüphesiz o apaçık bir hüsrana düşmüştür." Nisa 119
"Resûlüm! İsrâiloğulları’na bir sor; onlara geçmişte nice açık âyetler verdik. Kim, Allah’ın nimetini değiştirirse, şüphesiz Allah’ın cezası pek şiddetlidir." Bakara 211
"Dünya hayatına dair konuşması senin hoşuna giden, pek azılı düşman iken, kalbinde olana Allah'ı şahid tutan, işbaşına geçince, yeryüzünde bozgunculuk yapmaya, HARSI ve NESLİ yok etmeğe çabalayan insanlar vardır. Allah bozgunculuğu sevmez." Bakara 204-205
"Bunlara, “Yeryüzünde fesat çıkarmayın” denildiğinde, “Biz ancak ıslah edicileriz!” derler. İyi bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir. Fakat farkında değillerdir" Bakara 11-12
GİYİMİMİZ NASIL OLMALI?
Erkek ve kadının giyimi ve her iki cinsin giyim ve kuşamda uymaları gereken hususlar konusunda başka bir açıklama ve ayrıntıya girmeden topladığımız hadisleri masumların dilinden aynen aktarmayı daha uygun buldum. Faydalı olacağı ümidiyle konuyla ilgili 40 hadisi huzurunuza sunuyorum:
1-Hz. Ali (a.s) buyurmuştur: “Kadının giyimi ve korunması onun daha çok huzurlu, mutlu ve güzel olmasının devamına sebep olmaktadır.”
2-Hz. İmam Caferi Sadık’tan (a.s) nakledilir: “Kadının örtüsü onun güzelliği ve canlılığı için daha faydalıdır.”
3- Hz. Ali (a.s) oğlu İmam-ı Hasan Mücteba’ya buyurduğu vasiyetnamesinde şöyle demiştir: “Eşlerinin örtünmeleri için giymeleri gereken elbise onların gözlerini hava-heves ve haramdan alı koymakta olup, giydikleri örtü onlara daha çok sebat etmelerine armağan getirecektir. Kadınların ölçüsüz ve usulsüz açılmalarına engel ol. Nedeni ise bu tür hayat tarzı onların fesada düşmelerine sebep olur. Edebiliyorsan, eşlerin senden başkasını tanımamalarını ve erkeklerle gidiş gelişlerinin olmamasını sağla.”
4-İmam-ı Musa Kazım (a.s) dedesi İmamı Ali’den (a.s) şöyle nakletmektedir: “Bir gün ama (kör) birisi eve girmek için müsaade almak isterken, Hz.Fatime (s.a) ayağa kalkarak çarşafını üzerine giydi.Peygamber (s.a.a) Hz.Fatime’ye,neden ondan yüzünü çeviriyorsun o seni göremiyor ki?. Hz.Fatime (s.a) Peygamber’e (s.a.v) şöyle buyurdu: O beni göremiyorsa ben onu görüyorum ve o benim kokumu hissedebiliyor ya.”
5-Hz. Peygamber (s.a.a) Cebrail’den (a.s) şöyle bir sualde bulunur: “Acaba melekler de gülüp ağlıyorlar mı?” Cebrail (a.s) şöyle buyurdu: “Evet.(Meleklerin güldüğü yerlerden biri)”Hicapsız” veya “kötü hicap giyen” kadınlardan biri ölürken, bedeninin görünmemesi için yakınları onu kabire koyarken onun üstünü toprakla örterken melekler gülüyorlar ve şöyle derler: “Gençlik döneminde herkesin ona bakmasıyla onları tahrik ederdi ve diğerlerinin günah işlemesine sebep olurdu. Bu dönemde eşi ve kardeşleri buna engel olmamaktaydılar onun örtü giymesi için uğraşı vermediler. Şimdi ise herkes ona bu durumda bakmamak için kaçınıyorlar.”
6- Yağmurlu bir günde Hz. Ali (a.s) Peygamber (s.a.a) birlikte Bakiy Mezarlığında bulunurlarken merkebe binmiş bir kadın oradan geçerken aniden merkebin ayağı bir çukura geçti ve kadın o hayvanın üstünden yere düştü. Peygamber (s.a.a) aniden yüzünü ayrı tarafa çevirdi. Orada bulunanlardan biri İslam Peygamberi’ne (s.a.a) bu kadının pantolonu vardı, dedi. Peygamber (s.a.a) üç defa şöyle buyurdu: “Allahu taala pantolon giyeni(kadını) rahmet etsin.” Daha sonra O Hazret şöyle buyurdu: “Ey halk! Pantolonu bir giyim ve örtü olarak seçin ve tercih edinin. (pantolon)sizin için en örtücü elbiselerden biridir. Bu elbise sebebiyle kendi kadınlarınızı evlerinden dışarı çıkarken korunmalarını sağlamış olursunuz.(Bilinmelidir ki Peygamber (s.a.a) pantolondan maksadı hicap veya örtünün tamamlayıcı olarak zikretmiştir)”
7- Hz. Peygamber (s.a.a) demiştir ki: “Allahu taala kendisini kadına benzeten erkeğe ve kendisini erkeğe benzeten kadına lanet etmiştir.”
8- Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Üç grup hiçbir zaman cennete girmeyecekler: Kendisini giyim-kuşam ve diğer hareketlerde erkeklere benzeten kadın…”
9- Hz. Ali (a.s) buyurmuştur: “Elbiselerin en iyisi, o elbisedir ki seni Hak Teala’dan alıkoyup kendisiyle meşgul etmeyendir.”
10-Bir “Hadisi Kudsü” de şöyle zikredilir: “Kullarıma söyleyin ki, düşmanlarımın elbisesini giymesinler. Kendilerini onlara benzetmesinler. Eğer böyle yaparlarsa bunlarda benim düşmanım sayılırlar.”
11-İslam Peygamberi (s.a.a) şu şekilde buyurmuştur: “Allahu Taala sizlerin çıplak olmanızı nehiy etmiştir. Öyleyse sizinle birlikte olan meleklerden utanın O bekçi melekler sizin sadece ihtiyacınızı giderirken ve eşlerinizle beraber olmanın dışında sizlerle beraberdirler.”
12- İslam Peygamberi’nden (s.a.a) şöyle bir soru sormuşlardır: “Yalnız olurken çıplak olabil irmiğiz?” Hazret şöyle cevap vermiştir: “Halktan daha çok Allahu Taaladan utanılmalıdır.”
13- İslam Peygamberi (s.a.a) demiştir ki: “Allahu Teala sizlerin çıplak olmanızdan alı koymuştur. Buna göre çıplak olmaktan kaçının.”
14- Hz. Ali (a.s) buyurmuştur: “Birisi çıplak olduğunda şeytan ona bakar ve tamahlanır. Öyleyse kendinizi örtün.”
15- İslam Peygamberi (s.a.a) üç defa buyurmuştur: “Ey Rabbim! Elbisesiyle giyim ve kuşamına riayet eden kadınları bağışla. Kadınlar evlerinden dışarıya çıkmak istediklerinde erkeklerin dikkatini çekmeyecek elbiseler giysinler.”
16- İslam Peygamberi (s.a.a) demiştir: “Sıyanet (Korunmak) kadını daha çok temiz ve güzelliğini sağlam kılmaktadır.”
17- İslam Peygamberi (s.a.a) buyurmuştur: “Kendin beğeneceğin yemeği ye. Elbise giyerken de müminlerin beğendiği elbiseyi giy.”
18-Bir rivayette şöyle geçer: İslam Peygamberine (s.a.a) birkaç çeşit parça getiriler, Peygamber o parçalardan birini dostlarından birine verirken bu parçayı ikiye bölmesini istedi ve ona bu parçanın bir bölümünü kendine elbise dik diğer bir bölümünü de eşin kendisine başörtüsü olarak kullansın, dedi. Daha sonra o şâhısa şöyle buyurdu: “Eşine söyle ki, bu parçayla öyle bir elbise diksin ki giydiğinde bedeni bu elbisenin altında görünmemelidir.”
19- İslam Peygamberi (s.a.a) buyurmuştur: “Ümmetimin kadınlarının helak olmasının sebebi iki şeydedir: Altın ve ince elbise giymek.”
20- Hz. Ali (a.s) buyurmuştur: “Sizlere kalın elbise giymenizi tavsiye ederim. Herkim ince elbise giyerse, dinide incedir.”
21-Halife Ebu Bekir’in kızı Esma üzerinde bedenin göründüğü ince elbise giymişti. Peygamber (s.a.a) yüzünü ondan çevirdi ve şöyle buyurdu: “Ey Esma! Buluğ çağına ulaşan bir kadının bileklerinden aşağısı ve yüzü dışındaki yerlerinin görünür şekilde ince giymesi caiz değildir.”
22- İslam Peygamberi (s.a.a) bugünkü bizim dönemimizin durumunu önceden öngörerek şöyle buyurmuştur: Son dönemlerde yaşayan Ümmetimin erkekleri kendilerini kadınlara benzetecekler ve bindikleri arabalarıyla camilerin kapılarının yakınında inerler (ama camilere girmezler). Bu çeşit erkeklerin evli oldukları eşleri de giyinmelerine rağmen çıplaktırlar ve saçlarını ise dik birilerinin dikkatini çekecek şekilde açılırlar. Bu tür kadınlar lanet edilmişlerdir.”
Güzel Kurani kerimimizde geçen elbise ile ilgili ayetler
Kuranda elbise ile alakali tahmini 15 ayet geçiyor
7:26 -Ey Âdemoğulları, size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Hayırlı olan, takva elbisesidir. İşte bu(nlar), Allah'ın âyetlerindendir, belki düşünüp öğüt alırlar.
7:27 -Ey Âdemoğulları. Şeytan, ana babanızı, çirkin yerlerini onlara göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi, sizi de (şaşırtıp) bir belaya düşürmesin! Çünkü o ve kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz, şeytanları, inanmayanların dostu yaptık.
16:80 -Allah size evlerinizden bir huzur ve dinlenme yeri yaptı. Hayvanların derilerinden gerek yolculuğunuzda ve gerekse konaklama zamanlarınızda kolayca taşıyacağınız hafif evler (çadırlar v.s.) ve yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından bir süreye kadar (giyinecek, kuşanacak, serilecek ve döşenecek) bir eşya ve ticaret malı yaptı.
16:81 -Allah, yarattıklarından sizin için gölgeler yaptı ve sizin için dağlarda barınaklar yarattı. Sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve savaşta sizi koruyan elbiseler (zırhlar) yarattı. İşte böylece Allah müslüman olasınız diye üzerinize nimetini tamamlamaktadır.
16:112 -Allah bir şehri misal olarak verdi: Bu şehir güvenli, huzurlu idi, Oraya her yerden rızkı bol bol geliyordu. Ne var ki onlar Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük ettiler. Allah da onlara, yaptıkları işler yüzünden açlık ve korku elbisesini (felâketini) tattırdı.
18:31 -İşte onlara Adn cennetleri vardır; altlarından ırmaklar akar, orada altın bileziklerle süslenecekler, ince ve kalın ipekliden yeşil elbiseler giyerek koltuklar üzerine dayanıp kurulacaklar. O ne güzel karşılık ve ne güzel kalma yeri!
22:19 -Şu ikisi Rableri hakkında tartışmaya girmiş iki hasımdır. O'nu inkar edenler için ateşten elbiseleri biçilmiştir. Başlarının üstünden kaynar su dökülür.
22:23 -Şüphesiz Allah iman edip yararlı iş işleyenleri, altından ırmaklar akan cennetlere koyacak, orada altın bilezikler ve inciler takınacaklar. Oradaki elbiseleri de ipektendir.
24:60 -Bir nikah ümidi kalmayan, çocuktan kesilmiş yaşlı kadınların ise, zinetlerini (yabancı erkeklere) göstermeksizin dış elbiselerini çıkarmalarında kendilerine bir vebal yoktur. Yine de iffetli olmaları kendileri için daha hayırlıdır. Allah işitendir, bilendir.
25:47 -Sizin için geceyi örtü, uykuyu istirahat kılan, gündüzü yayılıp çalışma (zamanı) yapan O'dur.
33:59 -Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına hep söyle de cilbablarından (dış elbiselerinden) üzerlerini sımsıkı örtsünler. Bu onların tanınmalarına, tanınıp da eziyet edilmemelerine en elverişli olandır. Bununla beraber Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
35:33 -Onlara Adn cennetleri vardır. Onlar oraya gireceklerdir. Orada altın bilezikler ve incilerle süsleneceklerdir. Orada elbiseleri de ipektir.
44:53 -Onlar ince ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyerek karşılıklı olarak otururlar.
74:4 -Elbiseni temizle.
76:21 -Üstlerinde zarif ve yeşil, kalın ipekten bir elbise vardır. Gümüş bileziklerle süslenmişlerdir. Rableri onlara temiz bir içecek içirmiştir.
İslamda Temizlik
Temizlik konusunu; çevre temizliği, yiyecek-giyecek temizliği ve beden temizliği olarak ele almak gerekir.
Kur’an-ı Kerîm’de de bu üç çeşit temizliğe işaret eden ayetler vardır.
اَلنَّظَافَةُ مِنَ اْلاِيمَانِ
Ennezafetü minel iman!
“Temizlik îmândandır.”
(Müslim, Tahâret: 1; Dârimî, Vudû’: 2; Müsned, 5:342, 344; el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 291.)
Çevre temizliği:
Müslüman bir kimse, yediği, içtiği ve giyindikleri kadar içinde yaşadığı çevrenin de temiz olmasına dikkat etmelidir. Bu önemli bir ahlakî sorumluluktur. Başta evler olmak üzere, sokaklar, mahalleler, köy ve kasabalar mutlaka temiz tutulmalıdır. Eğitim kurumları, çalıştığı iş yerleri, fabrikalar, sosyal alanlar, dükkanlar, camiler temiz tutulmalıdır.
Kuran-ı Kerim’de Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor:
“İbrahim ve İsmail’e: “Tavaf edenler, orada ibadet amacıyla oturanlar, rüku ve secde edenler için Evimi (Kabe’yi) temizleyin!” diye emretmiştik” (Bakara Suresi 135).
“… Şüphesiz Allah çok tövbe edenleri sever, çok temizlenenleri sever.” (Bakara Suresi 222).
Çevre temizliği sadece kişinin kendisini ilgilendirmez, çünkü çevre temizliği toplumsal bir konudur. Burada fertlerin karşılıklı hak ve görevleri söz konusudur.
Yola çöpünü atan veya yollara tükürüp geçen; gezinti yerlerinde etrafı kirleten ve artıklarını çevreye saçan; işyerinin etrafını artık maddelerle kirletenler, çöplerini gelişi güzel etrafa saçanlar yalnız çevresini kirletmiş olmakla kalmaz, kirlettiği çevrede yaşayan veya o yerlerden yararlanan insanlara ve hatta diğer canlılara karşı da haksızlık yapmış. Bunun için çevre temizliğini aynı zamanda toplumsal bir görev olarak değerlendirmek ve bu konuda çok titiz davranmak Müslümanlar için bir yükümlülüktür.
İbnu Abbas (ra) Rivayet edildiğine göre Resulullah (sav) buyurdular ki:
“İki (büyük) nimet vardır. İnsanların çoğu onlar hususunda aldanmıştır: Sıhhat ve boş vakit!” (Buhari, Rikâk 1)
Çoğu zaman insan ancak hastalandığında sağlığın kıymetini anlar. Hastalık gelmeden önce sağlığına dikkat etmeli ve hastalığın tedbiri olarak temizliğine riayet etmelidir.
Beden temizliği:
Beden temizliği, bedenimizin çeşitli kirlerden temizlenmesini ve paklığını ifade eder.
Beden temizliği, vücudumuzda uzuvlarımızın temizlik ve bakımı ile elbiselerimizin, çorap ve ayakkabılarımızın temizliğini içine alır.
Temizliği önemli olan vücut kısımları şunlardır: eller, ayaklar, tırnaklar, ağız ve dişler, gözler, burun ve kulaklar, saç-sakal ve avret bölgeleri.
El ve ayak temizliğinin tamamlayıcısı olarak tırnak temizliği de oldukça önemlidir. Tırnaklar düzenli aralıklarla kesilmelidir
Beden Temizliği ve Hakkında Allah Teâlâ Kuran-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur;
“Ey iman edenler! Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi ve başlarınıza mesh edip her iki topuğa kadar da ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp iseniz, iyice yıkanarak temizlenin. Hasta olursanız veya seferde bulunursanız veya biriniz abdest bozmaktan (def-i hacetten) gelir veya kadınlara dokunur (cinsel ilişkide bulunur) da su bulamazsanız, o zaman temiz bir toprağa yönelin. Onunla yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin (Teyemmüm edin). Allah, size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez. Fakat O, sizi tertemiz yapmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister ki şükredesiniz.“ (Mâide Suresi 6. Ayet)
“Ona, ancak tertemiz olanlar dokunabilir.“ (Vakıa Suresi 79.Ayet) ayeti de Kur’an’ın ancak abdestli olarak ele alınabileceğini göstermektedir.
Namaz kılmak, Kur’an okumak için abdest alınması, belli zaman ve durumlarda boy abdestinin alınması mecburiyetinin olması, Müslümanların, ister istemez her an temiz olmaları sonucunu ortaya çıkaracaktır. Kaldı ki, bir Müslümanın bedenini temizlemesi sadece abdest ve boy abdesti ile sınırlı kalmaz; gerekli gördüğü her yerde yıkanmak, yemeklerden önce ve sonra kesinlikle elleri yıkamak, özellikle ağız ve diş temizliğine dikkat etmek icab eder.
Ağız ve Diş Temizliği için Misvak
Peygamber efendimiz:
“Misvak kullanın, çünkü misvak ağzı temizler” (Buharî, Savm, 27)
“Eğer müminlere güçlük verecek olmasaydım, onlara her namaz için misvak kullanmayı emrederdim” (Buharî, Cumu’a 8; Müslim, Tahare, 42);
“Yemekten önce ve sonra el yıkamak yemeğe bereket getirir” (Tirmizî, Et’ime, 29)
Bu sebeple misvak veya diş fırçalamak, dişleri ve ağzı temizlemek için önemli bir temizlik kuralıdır.
Yiyecek ve Giyecek Temizliği:
İnsan yaşayabilmek ve hayatını idame ettirebilmek için yiyecek ve içecekler ile beslenmeye ihtiyacı vardır. Yiyecek ve içecekleri temiz ve helâl olanlardan seçmek İslam‘ın emirlerindendir.
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Ey iman edenler! Eğer siz ancak Allah’a kulluk ediyorsanız, size verdiğimiz rızıkların temiz (helâl) olanlarından yiyin ve Allah’a şükredin.” (Bakara Suresi 172.Ayet)
Başka bir ayet-i kerimede de:
“Ey iman edenler! Allah’ın size helâl kıldığı iyi ve temiz nimetleri (kendinize) haram etmeyin ve (Allah’ın koyduğu) sınırları aşmayın. Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez.”(Mâide Suresi 87.Ayet)
“Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden helâl, iyi ve temiz olarak yiyin ve kendisine inanmakta olduğunuz Allah’a karşı gelmekten sakının.” (Mâide Suresi 88.Ayet)
TEMİZLİK İLE İLGİLİ AYET ve HADİSİ ŞERİFLER
TEMİZLİK
Bedenin ve ruhun maddî manevî pisliklerden uzak tutulması. İslâm Müslümanları bazı görevleri yerine getirmekle mükellef tutmuştur. Bu görevlerden bir kısmı Müslümanın ruhi yönünü bir kısmı da maddî yönünü ilgilendirir. Dinin kesinlikle yerine getirilmesini istediği bedenî görevlerin aksatılması vücudun çeşitli rahatsızlıklara yakalanması ve dinî-ahlakî görevlerin yapılabilme güçlüğünü ortaya çıkarır. Bunun için bedenî görevleri titizlikle yerine getirmek, sağlıklı ve her an her türlü görevleri eksiksiz yapabilecek bir beden yapısına sahip olmak, ahlakî bir yükümlülüktür.
Bedenî görevlerin başında temizlik gelir. Nitekim bir ayet-i kerimede Allah Teâla şöyle buyurmaktadır:
"Orada (Mescid-i Kuba'da) günahlardan ve pisliklerden temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da böyle çok temizlenenleri sever" (Tevbe, 9/108).
Ayetten de anlaşılacağı gibi, sadece gözle görülen maddî kirler değil günah ve kötülükler gibi manevî kötülükler de pis sayılmış ve müslümanların bunlardan arınmaları istenmiştir.
Peygamber (s.a.s)'in "Temizlik imanın yarısıdır"(Müslim, Tahare, 1)buyurması da temizliğin önemini gösterir.
Temizliği; beden temizliği, yiyecek-giyecek temizliği ve çevre temizliği olarak ele almak gerekir.
Kur'an-ı Kerîm'de de bu üç çeşit temizliğe işaret eden ayetler vardır.
a- Beden temizliği:
Allah Teâlâ belli durumlarda müslümanlara abdest ve boy abdesti almalarını emretmiş ve şöyle buyurmuştur:
"Ey iman edenler! Namaza durmak istediğiniz zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başınızı meshedin ve ayaklarınızı da topuklara kadar yıkayın. Eğer cünüp iseniz tam temizlenin" (el-Mâide, 5/6).
Peygamber (s.a.s)'in de hiç olmazsa haftada bir kere vücudun tamamen yıkanmasını ve her türlü kirden ve pis kokulardan arındırılmasını tavsiye ettiğini bilinmektedir."Ona tertemiz olanlardan başkası el sürmesin" (el-Vakıa, 56/79) ayeti de Kur'an'ın ancak abdestli olarak ele alınabileceğini göstermektedir. Namaz kılmak, Kur'an okumak için abdest alınması, belli zaman ve durumlarda boy abdestinin alınması mecburiyetinin olması, Müslümanların, ister istemez her an temiz olmaları sonucunu ortaya çıkaracaktır. Kaldı ki, bir Müslümanın bedenini temizlemesi sadece abdest ve boy abdesti ile sınırlı kalmaz; gerekli gördüğü her yerde yıkanmak, yemeklerden önce ve sonra kesinlikle elleri yıkamak, özellikle ağız ve diş temizliğine dikkat etmek icab eder. Peygamber efendimiz(SAV):
"Misvak kullanın, çünkü misvak ağzı temizler" (Buharî, Savm, 27);
"Eğer müminlere güçlük verecek olmasaydım, onlara her namaz için misvak kullanmayı emrederdim" (Buharî, Cumu'a 8; Müslim, Tahare, 42);
"Yemekten önce ve sonra el yıkamak yemeğe bereket getirir" (Tirmizî, Et'ime, 29) buyurmakla el, ağız ve diş temizliğine verdiği önemi göstermiştir. Bu sebeple misvak veya fırça kullanarak dişleri temizlemenin önemli bir sağlık kuralı olduğu unutulmamalıdır.
Fazla uzadıkları zaman ve bakımsız, pis bırakıldıkları zaman birer mikrop yuvası olan tırnaklarla, vücudun belli yerlerindeki kılların kesilip temizlenmesine de dikkat edilmeli, saç, sakal, bıyık her zaman taranıp düzeltilmeli ve temiz tutulmalıdır. İbadetlerle elde etmek istediğimiz gönül temizliğine giden yolun, beden temizliğinden geçtiği unutulmamalıdır.
b- Yiyecek ve giyecek temizliği:
İnsan yaşayabilmek için yer ve içer. Yiyecek ve içecekleri temiz ve helâl olanlardan seçmek İslam'ın emirlerindendir.
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
"Ey iman edenler; size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yeyin, şayet sadece Allah 'a ibadet ediyorsanız ona şükredin" (el-Bakara, 2/72).
Başka bir ayet-i kerimede de:
"Ey iman edenler! Allah 'ın size helâl kıldığı güzel ve temiz şeyleri haram etmeyin, sınırı, aşmayın. Çünkü Allah, sınırı aşanları sevmez. Allah'ın size verdiği rızıklardan helâl ve temiz olarak yeyin ve inandığınız Allah 'tan korkun" (el-Mâide, 5/87-88) buyurmuştur.
Besin maddelerinde iki türlü temizlik aranması gerektiğini yukarıdaki
Besin maddelerinde iki türlü temizlik aranması gerektiğini yukarıdaki ayetler ortaya koymaktadır. Bunlar maddî ve manevî temizliktir. Maddî temizlikten maksat, yenilen şeylerin kirli olmamasıdır. Kirli olanlar temizlendikten sonra yenilebilir. İçeçeklein de pis olmamasına özen gösterilir. Kirli ve mikroplu besinlerin vücud için ne büyük tehlike teşkil ettiğini, pek çok hastalığın bu yolla vücuda girdiği bilinmektedir.
Yiyecek ve içeceklerde aranan ikinci temizlik, manevi temizliktir. Allah Teâlâ, helal olan şeyleri temiz, haram olan şeyleri pis saymıştır. Öyleyse, nasıl yıkamak, kaynatmak, pişirmek yolu ile yiyecek ve içeceklerde maddî yönden temizlenmeye çalışılıyorsa, helal olanlarını seçmek suretiyle, de onlardaki manevî temizliğe dikkat edilmesi gerekmektedir. İslâm içki ve domuz etini haram oldukları için pis saydığı gibi aynı şekilde, hırsızlıkla veya haksız kazanç yoluyla elde edilen yiyecek ve içecekleri de pis kabul etmiştir.
Yiyeceklerde olduğu kadar giyeceklerde de temizliğe dikkat edilmelidir. Vücud ne kadar temiz tutulursa tutulsun, elbiseler temiz olmazsa, bu temizliğin bir kıymeti kalmaz. Allah Teâlâ'nın Peygamber (s.a.s)'e ilk emirlerinden biri "Elbiseni de daima temiz tut" (el-Müddessir, 74/4) emridir. Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyuruyor:
"Ey Âdem oğulları! Size çirkin (avret) yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık. Takva elbisesi daha hayırlıdır. İşte bunlar, Allah'ın ayetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar. "
"Ey Âdem oğullar! Her mescide gidişinizde, süslü, güzel elbiselerinizi giyin, yeyin, için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez."
"De ki: "Allah'ın kulları için çıkardığı süsü ve güzel rızıkları kim haram etti? " De ki, "O dünya hayatında inananlarındır, kıyamet günü de yalnız onlarındır. " İşte biz, bilen bir topluluk için ayetleri böyle açıklıyoruz" (el-A'raf, 6/31-32).
Ayetlerden de anlaşılacağı gibi, Allah Teâlâ örtünmek ve süslenmek için giyecekleri insanlara bir nimet olarak vermiştir. İsrafa ve gösterişe kaçmadan, temiz ve sade giyinmek her Müslümanın görevidir. Ayrıca Peygamberimiz, giyim kuşamı ile başkalarına karşı böbürlenenlerin Allah'ın rahmetinden uzaklaşacaklarını haber vermiştir (Müslim, Libas, 42-80).
Şu halde Müslüman, giyiminde temiz ve derli toplu olmaya çalışmalıdır. Pis ve pejmürde bir kıyafet yalnız giyinen için değil, çevresindekileri de rahatsız eder. Peygamber (s.a.s)'in her konuda olduğu gibi, üst-baş ve giyim kuşam konusunda da, temizliği ve derli toplu olmasıyla, Müslümanlara örnektir.
c- Çevre temizliği:
Müslüman, yediği, içtiği ve giyindikleri kadar içinde yaşadığı çevrenin de temiz olmasına dikkat eder. Bu önemli bir ahlakî sorumluluktur. Başta evler olmak üzere, sokaklar, mahalleler, köy ve kasabalar mutlaka temiz tutulmalıdır. Eğitim kurumları, fabrikalar, dükkanlar, camiler temiz tutulmalıdır .
Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
"İbrahim ve İsmail'e: "Tavaf edenler, orada ibadet amacıyla oturanlar, rüku ve secde edenler için Evimi (Kabe'yi) temizleyin!" diye emretmiştik" (el-Bakara, 2/135).
"Şüphesiz Allah çok tövbe edenleri ve pisliklerden temizlenenleri sever" (el-Bakara, 2/222). Çevre temizliği sadece kişileri ilgilendirmez, toplumsal bir konudur. Burada fertlerin karşılıklı hak ve görevleri söz konusudur. Meselâ; yola çöp atan veya çekinmeden tükürüp geçen; dinlenmek için gittiği gezinti yerlerinde yeyip içtiklerinin artıklarını çevreye saçan; işyerinin etrafını artık maddelerle kirleten bir kişi, yalnız çevresini kirletmiş olmakla kalmaz, kirlettiği yerlerde yaşayan veya o yerlerden yararlanan insanlara karşı da haksızlık yapmış, terbiyesizlikte bulunmuş olur. Bunun için çevre temizliğini aynı zamanda toplumsal bir görev olarak değerlendirmek ve bu konuda çok titiz davranmak Müslümanlar için bir yükümlülüktür.
Resulullah (s.a.s): İnsanların çoğunun aldandığı (yani değerini bilmediği) iki nimet vardır: Sağlık ve boş vakit" (Buharî, Rikak, 1 ) buyurmuştur. Gerçekten de çoğu zaman insan ancak hastalandığında sağlığın kıymetini anlar. Buna meydan vermemek, sonunda pişman olmamak için hastalık gelmeden tedbirinin alınması gerekir. Sağlığın ilk şartı hastalıklara karşı en önemli tedbir olan temizliğe riayet etmektir.
Özetle Müslüman; üstü-başı, çevresi, yiyeceği ve giyeceği ile temiz, derli-toplu, intizamlı olmaya ve böylece Allah Teâla'nın rızasını kazanarak O'nun sevgili kulları arasına girmeye çalışır. Bu onun en önemli ahlakî görevidir. Bu görevini kesinlikle aksatmamalı ve dikkatli bir şekilde yerine getirmeye çalışmalıdır. (Ayrıca bk. "Abdest", "Gusül","Taharet" mad.).
KUR’ÂN-I KERİM’DE KONUŞMA ÂDÂBI
Kur’ân-ı Kerîm, nerede nasıl konuşmak gerektiğine, yani söz söyleme âdâbına büyük ehemmiyet verir. Şöyle ki zâlimlere karşı bile yumuşak söz, yoksula karşı gönül alıcı, tesellî edici söz, anne-babaya karşı tatlı ve güzel söz, bütün insanlara karşı doğru söz, yetimlere ve muhtaçlara güzel söz, tebliğ için açık, net ve hikmetli söz söylemeyi telkin eder.
İncelik ve nezâket, bilhassa konuşma esnâsında çok büyük bir ehemmiyet arz eder.
İNSANLARA GÜZEL SÖZ SÖYLEYİNİZ
Cenâb-ı Hak, kullarının yürüyüşlerinde ve konuşmalarında bir nezâketin olmasını arzu ederek şöle buyurur:
“Yürüyüşünde mûtedil ol! (Ne çok hızlı, ne de yavaş yürü! Sükûnet ve vakarını muhâfaza et!) Sesini alçalt! (Bağırıp çağırarak konuşma!) Unutma ki, seslerin en çirkini merkep sesidir.” (Lokmân, 19)
Yine Rabb’imiz şöyle buyurur:
“…İnsanlara güzel söz söyleyiniz!..” (el-Bakara, 83)
“Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler!..” (el-İsrâ, 53)
LÜZUMSUZ VE ÇİRKİN KONUŞMAK YASAK
İslâm, lüzumsuz ve çirkin konuşmaları yasaklar. Çok konuşmayı uygun görmez. Allah Rasûlü -sallâllahu aleyhi ve sellem-:
“Allâh’a ve âhiret gününe îman eden kişi ya hayır söylesin veya sussun!” buyurmuşlardır. (Müslim, Îmân, 77)
Allah ve Rasûlü, insanların veciz sözlerle, pırlanta ifâdelerle konuşmasını, kullanacakları her kelimeyi dikkatle seçmelerini tavsiye buyururlar.[1]
Yine Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem-:
“Muhakkak ki bir kısım sözler, sihir (gibi bir tesir gücüne sahip)tir.” buyurmuşlardır. (Buhârî, Nikâh, 47)
Yani bâzı sözler, kalpte büyüleyici bir tesir meydana getirir. Bu ise, lisâna hâkimiyet ve maksada en uygun kelimeleri seçebilmekle mümkündür. Bu kudretin zirvesi ise, Kur’ân-ı Kerîm’de müşâhade edilir. Kur’ân âyetleri, fesâhat ve belâğatin zirvesinde olup büyük bir mûcizedir. Bu sebeple Kur’ân’ın hikmet dolu hitaplarından istifâde etmek lâzımdır.
KUR’ÂN-I KERİM’DE KONUŞMA ÜSLÛBU
Kur’ân-ı Kerîm, nerede nasıl konuşmak gerektiğine, yani söz söyleme âdâbına büyük ehemmiyet verir. Şöyle ki:
-
قَوْلًا لَيِّنًا : Zâlimlere karşı bile yumuşak söz,
-
قَوْلًا مَيْسُورًا : Yoksula karşı gönül alıcı, tesellî edici söz,
-
قَوْلًا كَر۪يمًا : Anne-babaya karşı tatlı ve güzel söz,
-
قَوْلًا سَد۪يدًا : Bütün insanlara karşı doğru söz,
-
قَوْلًا مَعْرُوفًا : Yetimlere ve muhtaçlara güzel söz,
-
قَوْلًا بَل۪يغًا : Tebliğ için açık, net ve hikmetli söz söylemeyi telkin eder.
Velhâsıl İslâm, her hususta insanların ince, nâzik, anlayışlı, hürmetkâr ve efendi olmasını sağlayacak en güzel esasları getirmiştir. Bu esaslara riâyet eden müslümanlar, iki cihanda da mes’ûd olur ve ebedî saâdete kavuşurlar. İslâm’ı kabul etmeyip insanların koyduğu kâidelere göre yaşamak isteyenlerin ise saâdeti geçici olur ve neticede ebedî bir perişanlığa sürüklenirler.
Dipnotlar: [1] el-Bakara, 104; en-Nisâ, 46; Buhârî, Edeb 100, Deavât 6.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Din İslâm, Erkam Yayınları
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
yolculuk
Kuran okurken uyguladığım bir metod vardır. Mushafı elime alıp rasgele bir sureyi okumaya başlarım. Muhakkak bir ayet yakalar beni. O an ki haleti ruhiyeme hitap eder gibi direk bana konuşur sanki. Bu Ramazan'nın ilk sahurunda okumak için açtığım sure Ankebut Suresi oldu. Mübarek surenin 20. ayeti ise şu şekilde başlıyordu. "De ki: "Yeryüzünü dolaşın..". O an yıllardır yaptığım geziler, yolculuklar aklıma geldi. Buna benzer ayetleri daha önce defaetle okusamda Kuran'da seyahat ve yolculukları konu edinen ayetleri ne sıklıkla geçtiğini merak ettim. Bütüncül bir bakış açısı ile yeni fikirler edinebilirim diye düşündüm. İnternette farklı dillerde bir çok meali bulabileceğiniz kuran.gen.tr sayfasında kısa bir araştırma sonuncunda konu ile ilgili bir çok ayete ulaştım.
Kuran'ın nazil olduğunda dönemde kervan yolculuklarının olmasından dolayı seyahat ile ilgili ayetlerin bir çoğu yolculuk sırasındaki ibadetlerde kolaylık ve yolculara yardım konularında idi. Bizzat seyahati teşfik eden ayetlere odaklandığımda ise "De ki: "Yeryüzünü dolaşın" emri ile seyahat yapılmasını ancak yeryüzündeki insanlara bahş edilmiş nimetlerden ve helak olmuş kavimlerin kalıntılarından ders çıkarmamız gerektiğinine vurgu yapılmış.
Çok hoşuma giden diğer bir ayet ise "... bütün yolculuklar O'nda nihayet bulur" (Maide 18) ayeti oldu. Farklı kelimelerde benzer bir kaç ayetle daha karşılaştım.
Tüm bu ayetlerin üzerinde çok daha fazla düşünülmesi ve dersler çıkartılması gerekiyor. Ramazanın bereketi ile akla gelen bu güzel düşünceyi daha ileriye taşımak, ayetleri tasnif etmek ve hadislerle beslemek gerekiyor. Belki sizde de benzer bir fikir oluşur düşüncesi ile tespit ettiğim ayetleri paylaşma ihtiyacı duydum. Meal olarak severek okuduğum Muhammed Esed'i tercih ettim. Arzu edenler adresini verdiğim siteden mealin orjinal dili olan İngilizcesi'ne de ulaşabilirler.
***
Ankebut 20 : De ki: "Yeryüzünü dolaşın ve Allah'ın [insanı] nasıl [harikulade bir şekilde] yoktan var ettiğini görün! Allah işte bu şekilde ikinci hayatınızı da var edecektir; çünkü Allah her şeye kâdirdir!"
Sebe 18 : Biz, [o toplumun çöküşünden önce,] kutsadığımız şehirler ile onlar arasına birbirlerinin görüş mesafesinde bulunan [birçok] kasaba yerleştirdik; ve böylece [onlar için] seyahati kolaylaştırdık, [ve adeta] "Bu [topraklarda] hem geceleri hem de gündüzleri güven içinde seyahat edin!" [dedik].
Mülk 15 : O, yeryüzünü yaşanması kolay bir yer yapmıştır: öyleyse onun her tarafını dolaşın ve Allah'ın verdiği rızıktan pay almaya çalışın: ama [hiçbir an aklınızdan çıkarmayın ki] yine O'na döneceksiniz.
Seyahat Ayetleri
Ali İmran 137 : SİZDEN önce [nice] hayat tarzları gelip geçti. Öyleyse, yeryüzünde dolaşın ve hakikati yalanlayanların sonunun ne olduğunu görün:
Neml 69 : De ki: "Yeryüzünde dolaşın da [böyle diyerek] günaha gömülüp gitmiş olanların sonunu görün!"
Nahl 36 : Gerçek şu ki, Biz her toplumun içinden, "Allah'a kulluk edin, şer güçlerden kaçının!" [mesajıyla gönderdiğimiz] bir elçi çıkardık.O [geçmiş nesil]lerden bir kısmını Allah hidayetiyle doğru yola yöneltti; bir kısmı da sapıklık içinde bırakılmaya müstehak oldular: O halde, şimdi, yeryüzünde dolaşın ve hakkı yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu görün!
Enam 11 : De ki: "Yeryüzünde dolaşın ve hakikati yalanlayanların sonlarının ne olduğunu görün!"
Seyahat Ayetleri
Ali İmran 156 : Siz ey imana ermiş olanlar! Uzak yerlere seyahate çık[tıkt]an veya savaşa katıl[dıktan sonra öl]en kardeşleri hakkında, "Bizimle kalmış olsalardı ölmeyeceklerdi," veya "öldürülmemiş olacaklardı" diyen, hakikati inkara şartlanmış kimseler gibi olmayın; zira Allah, bu tür düşünceleri onların kalplerinde acı bir pişmanlık kaynağı yapacaktır, çünkü hayat bağışlayan ve ölüme hükmeden yalnız Allah'tır. Allah, yaptığınız her şeyi görür.
Maide 18 : [Hem] Yahudiler ve [hem de] Hristiyanlar, "Biz Allah'ın çocuklarıyız, ve O'nun sevgili kulları!" derler. De ki: "Öyleyse, Allah, neden günahlarınızdan dolayı size azap çektirsin? Hayır, siz O'nun yarattığı insanlardan başka bir şey değilsiniz! O, dilediğini bağışlar ve dilediğine azap çektirir: Zira göklerde ve yerde ve ikisi arasında bulunan her şey üzerindeki hükümranlık Allah'a aittir ve bütün yolculuklar O'nda nihayet bulur."
Bakara 285 : ELÇİ ve o'nunla birlikte olan müminler, Rabbi tarafından o'na indirilene inanırlar: Hepsi, Allah'a, meleklerine, vahiylerine ve elçilerine inanırlar; O'nun elçilerinden hiç biri arasında ayrım yapmazlar ve: "İşittik ve itaat ettik. Bize mağfiret et ey Rabbimiz, zira bütün yolculukların varış yeri Sensin!" derler.
Seyahat Ayetleri
Nisa 100 : Ve kim Allah için kötülük diyarını terk ederse, yeryüzünde çok tenha yollar ve bereketli hayatlar bulacaktır. Kim de Şeytan'dan Allah'a ve Peygamberi'ne göç etmek uğruna e-vini terk eder ve sonra onu ölüm alırsa, onun mükafatı da Allah katındadır; çünkü Allah gerçekten çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.
Nisa 36 : [YALNIZCA] Allah'a kulluk edin ve O'ndan başka hiçbir şeye asla ilahlık yakıştırmayın. Anne-babanıza ve yakın akrabanıza, yetimlere ve muhtaçlara, kendi çevrenizden olan komşulara ve yabancı komşulara, yanınızdaki-yakınınızdaki arkadaşa, yolcuya ve meşru yollarla malik olduklarınıza iyilik yapın. Doğrusu Allah böbürlenerek küstahça davrananları sevmez;
Yunus 22 : Sizi karada ve denizde gezdiren O'dur. Öyle ki, gemilerle denize açıldığınızda, gemilerin elverişli bir rüzgarın önünde yolcuları alıp götürdüğü zaman [olanları düşünün,] gemidekiler sevinç ve güvenlik içinde hissederler kendilerini; derken bir fırtına yakalar gemiyi ve dalgalar her yandan kuşatır onları, öyle ki, [ölümün] kendilerini çepeçevre sardığını düşünürler de [o zaman] dinlerine sıkı sıkı sarılıp yalnızca Allah'a yönelerek: "Bizi bu (felaketten) kurtarırsan, andolsun ki şükreden kimselerden olacağız!" diye yalvarıp yakarırlar O'na.
Seyahat Ayetleri
Kehf 62 : Ve biraz uzaklaştıktan sonra [Musa] yardımcısına: "Öğlen azığımızı çıkar" dedi, "doğrusu, bu yolculuk bizi bir hayli yordu!"
Kehf 86 : [Batıya doğru giderek] günün birinde güneşin battığı yere vardı; (güneş) ona kopkoyu, bulanık bir suya dalıyormuş gibi göründü. Ve orada [kötülüğün her çeşidine gömülüp gitmiş] bir kavme rastladı.Ona, "Sen ey Zulkarneyn!" dedik, ["Onlara] azap da edebilirsin, yüce gönüllü de davranabilirsin!"
Taha 10 : Hani, o [uzakta] bir ateş görmüş ve ailesine: "Siz burada bekleyin; ben bir ateş gördüm" demişti, "belki size oradan bir tutam kor getiririm; yahut orada ateşin yanında bir yol gösterici bulurum".
Rum 9 : Onlar, hiç yeryüzünü dolaşıp kendilerinden önce yaşamış olan [hakikati inkar edenler]in sonlarının ne olduğunu görmediler mi? Onlar ki daha kudretliydiler, yeryüzünde daha derin izler bırakmışlardı ve dünyayı daha iyi imar etmişlerdi; onlara [da] peygamberleri hakikatin bütün kanıtlarıyla gelmişti; ama [hakikati reddettikleri ve sonuçta yok olup gittiklerinde] Allah onlara haksızlık yapmış değildi, ama onlar kendi kendilerine haksızlık yapmışlardı.
Rum 42 : De ki: "Yeryüzünü dolaşın ve [sizden] önce yaşamış olan [günahkar]ların sonlarının ne olduğunu görün: onların çoğu Allah'tan başka varlıklara veya güçlere ilahî sıfatlar yakıştırmışlardı."
Seyahat Ayetleri
Hac 46 : Peki, yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, orada olup biteni kalpleri kavrasın ve kulakları işitsin. Ne var ki, onlarda kör olan gözler değil; kör olan, göğüslerdeki kalpler!
Hac 48 : Ve onmaz zulüm ve haksızlıklara dalıp gitmiş nice toplumlara bir süre için fırsat vermiştim! Ama günü gelince onları kıskıvrak yakalayıverdim: çünkü bütün yolculukların sonu Banadır!
Rum 38 : Öyleyse yakınlarınıza, muhtaçlara ve yolculara haklarını verin; bu, Allah'ın rızasını kazanmak isteyenler için en doğrusudur: çünkü, mutluluğa erecekler onlardır!
Maide 96 : Sularda yapılan her türlü avlanma ve denizin hem [yerleşik olan] sizler için hem de gezginler için rızık olarak su yüzüne çıkardıkları sizin için meşrudur; ama hacda iken karada avlanmanız size yasaklanmıştır. Ve hepinizin varıp toplanacağı Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun.
Taha 128 : PEKİ, bu [hakkı inkar eden] kimseler, yurtlarında gezip dolaştıkları kendilerinden önce gelip geçmiş kuşaklardan nicesini helak ettiğimizi görerek bundan kendileri için bir ders çıkarmadılar mı? Oysa, bu olguda, akıl sahipleri için mutlaka çıkarılacak dersler vardır!
Hac 65 : Yeryüzünde var olan her şeyi ve koyduğu (fizikî) yasalara uyarak denizde seyreden gemileri size boyun eğdirenin Allah olduğunu görmüyor musun? Ve gök cisimlerini, kendi izni olmadıkça yeryüzüne düşmemeleri için, yerlerinde, yörüngelerinde tutan[ın O olduğunu görmüyor musun?]Gerçekten de Allah insanlara karşı çok acıyıp esirgeyen, çok şefkat gösterendir.
Seyahat Ayetleri
Lokman 18 : "[Yersiz] bir gurura kapılarak insanlara üstünlük taslama ve yeryüzünde küstahça gezip durma: unutma ki Allah, böbürlenerek küstahlık yapanları sevmez.
Kaf 36 : BU[GÜN hakikati inkar ede]nlerden önce -onlardan çok daha güçlü olan- kaç nesli yok ettik: ama [her ne zaman azabımız başlarına geldiyse] yeryüzünde gezginler gibi dolaşıp sığınacak bir yer aradılar.
Yusuf 109 : Ve Biz senden önce de [elçilerimiz olarak] her topluma [kendi içlerinden, onlara mesajlarımızı ulaştırmak üzere] kendilerine vahyettiğimiz [ölümlü] adamlardan başkasını göndermedik. Yeryüzünde dolaşıp da kendilerinden önce gelip geçen [inkarcı]ların sonlarının nasıl olduğunu görmüyorlar mı? Ve [bilmiyorlar mı ki,] Allah'a karşı sorumululuk bilinci taşıyan kimseler için ahiret yurdu [bu dünyadan] daha tercihe şayandır? Öyleyse artık akıllarını kullanmayacaklar mı?
Secde 26 : [Fakat] onlar, [o hakikati inkar edenler,] kendilerinden önce gelip geçmiş kaç nesli -bugün yurtlarında dolaşıp durdukları [kaç toplumu]- yok ettiğimizi görüp ders almazlar mı? Bunda elbette açık dersler vardır: hâlâ dinlemezler mi?
Fatir 44 : Onlar hiç yeryüzünde dolaşıp kendilerinden daha güçlü önceki [hakikat inkarcı]larının uğradıkları âkibeti görmezler mi? Ve [görmezler mi] göklerde ve yerdeki hiçbir şey Allah'ın [iradesine] karşı gelemez, çünkü O, her şeyi bilendir ve gücünde sınırsızdır.
Mumin 21 : Onlar hiç yeryüzünde dolaşıp kendilerinden önce yaşamış olan [inkarcı]ların sonunun ne olduğunu görmezler mi? Onlar, (kendilerinden) daha güçlüydüler ve yeryüzünde daha derin izler bırakmışlardı: ama Allah onları günahlarından dolayı hesaba çekti ve (o zaman) kendilerini Allah'a karşı koruyacak bir kimse bulamadılar:
Mumin 82 : ONLAR hiç yeryüzünde dolaşıp kendilerinden önce yaşamış olan [hakikat inkarcı]larının sonunun ne olduğuna bakmazlar mı? Onlar kendilerinden daha kalabalık ve daha güçlüydüler ve yeryüzünde daha derin izler bırakmışlardı: fakat başarılarının kendilerine hiçbir faydası olmamıştı.
Muhammed 10 : Onlar hiç yeryüzünde dolaşıp kendilerinden önce yaşamış olan [bilinçli günahkar]ların sonlarının ne olduğunu görmediler mi? Allah onları kökten yok etti: hakikati inkar edenlerin tümünü buna benzer (bir akibet) beklemektedir.
Nahl 8 : Ve binmeniz için atları, katırları, merkepleri, (hayatı süsleyen) nakışlar, bezekler olarak O yarattı; O, bilmediğiniz daha neler neler yaratmaktadır.
Zuhruf 12 : Ve O bütün karşıtları (da) yaratandır. O'dur bütün gemileri ve hayvanları binmeniz için sizin hizmetinize veren;
Mumin 79 : Allah [her zaman sizin için harikalar yaratandır: böylece, O] sizin için [her türlü] hayvanı var etmiştir, ki onların bir kısmına binersiniz ve bir kısmından da yiyeceklerinizi elde edersiniz.